17 Eylül 2018 Pazartesi

KEMALİST ÖĞRETMEN MİNE BÜLBÜL 'MARLOW cini'

'MARLOW cini'
16 Eylül 2018
Marlow'un öldürülme nedenini anladığımdan, beri gerçek beynim de çakılı!
    Eskiden bir sanat severdim, sanat ile ilgilenir politik olaylardan olabildiğince uzak dururdum.  Shakespeare'e bayılır onun tam bir kapitalist örneği, olduğunu eserlerinde görürdüm.  Sonra Goethe'yi okudum şiirelirini çok aptalca buldum, bence ruhu şeytani bir adamdı!
   Doğru iz sürdüğümü Marlow'u bulunca anladım. Anladım ki, bu sanatın babası Marlow! Marlow'un hayatına ait kısacık yazılar okudum. Korkunç sonu beni etkiledi! Daha önceden tanıdığım Wilde ve Nietzsche'nin bana tersten düşünmeyi öğretmişti ve hiç bir şey anladığımız kadar değildi çok daha fazlası vardı Salvador Dali'nin anlayışımda geliştirdiği feraseti atlamak haksızlık olur. Ve ben sanat gibi üst bir akıl ile yüzerken bir deniz dibi cinine aşık oldum! Gittikçe derinlere çekiliyor, yüzeydeki zenginliğin köklerini bulmaya davet diyordu! Büyük iştahla aranıyordum saatin, zamanın yerin, işin, aşın öneminin zorlayıcılığı ancak koparıyordu! Bütün vaktimi deniz dibinde geçirmeye adamak istiyordum ve elbet beni alıkoyan hayati eylemlerin mecburiyeti! Ne çok isterdim yukarı çıkma zorunluluğu olamadan diplerde gezinmeyi. Yapmadım mı yaptım, ancak hiç yetmedi! Doymadım!  Hala sık sık diplere dalmak deniz dibi ciniyle bir olmak, her midyenin içini açmak, incilerin rengine bakmak , nedenler, niçinler, kimler, kim içinler bunların cevabı! İşte benim  hayatımın hikayesi buydu!
     Durduğun yerde kalma! Dupduru su bile olsan, yosun tutarsın! Akıp çağlamak, kendini bir aşka bağlamak, gerekli! Yaşam arkanda bir şey bırakabilirsen yaşamdır!
  Ben böyle, sanat envanteri ile sevişirken siyasi olayların zorlayıcılığını algıladım! 12 Eylül ile apolitik olan kuşaktan olduğumdan, algılarım küntleşmiş, eşiği yükselmişti, öyle kolay siyasi olmam çok da mümkün görünmüyordu. Siyasetin bir yaşam algısı olduğunu çok sonraları kavrayabildim. Siyaset yaşamı karşılayabilme ve verdiğin cevapların derinliği, derinlikteki biçimdi. Ellisinden sonra olduğumu fark ettim. Çok siyasi bir duruşa sahiptim bu anlaşılacak anlamda politik duruş değildi. Parti vs ilgimi çekmiyordu. benim ilgimi çeken genel gidişattı.   

HAL ve GİDİŞ VAHİM !

    Memleketimde öyle eylemler oluyordu ki, yükselmiş eşiklerimizi bile aşmıştı! Tıpkı Osmanlı'nın son günlerindeki Halk gibi! Elimizden geldiğince uzak durmalıydık ve kendimizi sürekli ketlemeyi marifet sayıyorduk! 'Biz politikaya karışmayız!', 'Bizim işimiz eğitim', 'Siyaset bizim alanımız değil!'... Bir sürü aldatıcı, kendini hiçleyen, kandıran cümle ile neredeyse emekli olmaya yaklaştık! Dünyamız küçüktü derinliğimiz ancak diz boyu!
Sığ dedimse mesleki alanda sığ olamadım, hiç hiç! Kavga etmediğim ne müdür kaldı, ne öğretmen en kötü tarafım budur zaten. İnsanları kullanarak bir araç görmek yerine, direk yüzüne yüzüne haykırmak! Ne elde ettik hiç! Yanlış yöntem!
     Eğitim formasyonum bütün öğretmenler beş basacak kadar kuvvetli idi! Sınıfta ürettiğim çözümler, bilgimi görgümü açığa vuruyordu, ama kimse anlamıyordu! Fark etmez! Ben beni biliyordum da onay alamamanın getirdiği doyumsuzluk isyan ile beni zaman zaman yokluyordu! İşte o zaman kendi tabirim ile 'anırıyordum' bu tabiri affedin ama gerçek bu eşek gibi uysal akıllı bir hayvan yoktur! En yoksulun yükünü eşek çeker. En ucuz araçtır. Bütün karayolları eşeklerin izleri ile yapılır ama kimse hakkını teslim etmez zavallı hayvan itile, kakıla iş yapar, kimse ihtiyaçlarını karşılamaz  'anırınca da'  kabahat olur! 
    İşte böyle işin özeti bu! Bizde işi sessiz yaparsanız kıymeti yoktur! Reklam yapacaksınız, parlatacaksınız, biri bin edip, para babalarının avucunda, damıtacaksınız!
 Eriyecek, biçimleneceksiniz,akılınızı, kaleminizi ufak, ufak, ince, ince satacaksınız ama kimse anlamayacak!
İşinizi büyük bir ustalıkla çevireceksiniz!
Tıpkı Goethe gibi bulduğunuz inciyi işleyip, allayıp pullayacaksınız, kapital gücünü kullanıp, üstüne Enstitü kuracaksınız! Sen bir beyaz yakalısın! İstediğin atı parayla oynatmaya haizsin! Napolyon boş yere dememiş para,para!
     İşte aslı bulmak böyle bir şey 'Faust' önemli bir eserdi ve ben hiç beğenmemiştim! Çünkü içinde yalanlar sezdim, alt beyni sezdim ve sonraları Atatürk'ün Goethe ile ilgili sözlerini okuduğumda yine hayran oldum ben hislerimin adını bilgisizliğimden ötürü koyamıyordum ancak Atatürk nasıl bir bilgi deryasına sahip ise adını koymak  bir kenara geri çeviriyor neredeyse kendi silahı ile onu ele geçiyordu .. Ben işte Atatürk'e olan gerçek tutkumu, bu deniz dibi cinleri sayesinde edindim! Şizofrenler gibi her şeyden şüphe ederek bakmak bazen insanın sağlığını bozacak seviyeye bile geliyor ve bozulmuyorsa bilgiden bozulmuyor. Çünkü esrar perdesini kaldırabilirsen gerçeğe ayyıyorsun eğer yeterli alt bilgiye sahip olmadan, dip bilgiye eriştiysem paniklediğim oluyor olgunlaştım artık yada bilgi düzeyim arttı eskisi gibi heyecana kapılmalarım yok!
Eğer Atatürk kadar bilgili olsaydım işler gerçekten kolaydı! Biz sadece izlerini takip etmekte bile güçlük çekiyoruz! Neden? Çünkü bilgi düzeyimiz O'na erişeeemiiiyooorr . Bazılarının erişiyor ma onlarında kişisel menfaatleri koyuvermiyor ki, doğruyu sesletsin! Yoksa, göbeği şişirip Urallar'da son model gezebilmek mümkün mü? Lüx yatlarda JeoloJik araştırmalar, Fisky yudumlarken kazılar yapmak!
Neyse daldırdım yine siyasi olmak diyordum, 'bir yaşam algısı ve bilgin görgün ile verdiğin cevapların bütünü.'
Bunun siyaset ortamında olması da şart değil! Yani dar anlamı ile parti odası, parti örgütü vs değil! Otobüste ayakta durmak, bile bir siyasi eylem veya yer ver vermek veya verilen yere nasıl oturduğun, giyinmek, okumak, her şey her şey!
    Geçenlerde bir spor Klubünün başkanı Atatürk posterini siyasi bulmuştu da, çok hak vermiştim ve yazdım 'evet siyasidir!'
    'Atatürk posteri siyasidir!', 'İstiklâldir, İstikbâldir ve emperyalizme atılan tokattır' Bayrağa, 'bu bayraktır' diyenin de aklından zoru vardır. Herkes onun bayrak olduğunu biliyorsa söylemenin gereği nedir? Sandalyeye bu sandalye diye bağırana deli derler ama sizinki delilik değil! 'Gereklilik' gereği şudur; uymak, kitabına uydurmak! Goethe'de böyle yapmıştı yeni değil bu olanlar!
 Ne hallere düştük gerçeği söyleyene deli diyeceğiz nerdeyse! İstibdat dönemleri böyledir! Akıl ve delilik çizgisi kol kola girmiş birlikte gezerler!
ATATÜRK 'İSTİKLAL dir, İSTİKBAL dir.'

     Başlık atmaz isem bu iş uzayacak halının tozu, delinin sözü bitmez imiş!
      Kemalizm ile tanışmam, küçük bir partinin toplantısına katılmak ve Başkanının anlattıkları ile oldu, Anlamam için sunucu Başkanı, iki üç kere can kulağıyla dinlemem gerekti sonra anneme sorduğumda aldığım cevap beni iyice emin olmaya itti. Tabii o günlerde Hakkı beyin beynimize çaktığı kıvılcım beni esir etti! işte o gün bu gün ben böyleyim! Partinin iş yapma yöntemleri ve  sosyal hayatı çok çaba sarf etmeme karşılık doku uyuşmazlığı nedeni ile son buldu ama bilgi, bilgi son buldu mu? Hayır asla!
  Ben sevdaya tutuldum bir kere, örselenmek, yanmak umurumda değil! Bu politika denen sosyal ortamlarda ne kazıklar yedim, ne aldatmacalara, ne sapkınlıklara maruz kaldım! Hepsini andıkça midem bulanıyor! Ne kullanıldım ne kullanıldım. Esrarkeşler gibi her defasında bir umutla, her güzel duyguyla, aldatıldım, oynandım! Afiyet olsun da ben değil siz eksildiniz! ben kişilere değil aşka bağlandım.
    Her politik kişi kendi liderliğinde beni müridi olarak saflarına katmak istedi ama artık benden çekiniyorlar! Teklif dahi gelmiyor yine de bazı cesaretkarlar çıkmıyor değil! Onların bütün derdi benden faydalanmak, bunu biliyorum artık ve iyi bir yöntem yakaladım onu da, Atatürk'ümden öğrendim 'olur' diyorum. Sonra şartlarımı sıralıyorum. 'Bunlar olursa neden olmasın' 'hay hay' diyorum. Artık ayakları çekildi!  

BAŞÖĞRETMENİM ATATÜRKÜM
     Atatürk'ümü çok seviyorum 'O' benim en iyi öğretmenim! Her ne yazdığını, yaptığını okudum ve uyguladım ise yaşamımda yeni bir nitelik oluştu, bilim oluştu!
      Onun için gevezelerle vakit geçirmemeye özen gösteriyorum, bundan sonra hata yapar mıyım? Evet, yine yapabilirim! Çünkü içimde durmadan yenilenen, bir umut mumu yanıyor, yine kitabına uydurup kullanabilirler mi?      Bence evet yaparlar!    
                Bende bu AŞK varken o l a b i l i r !
         Ben 'Deniz Dibi Cini'ne aşık oldum her an vurgun yiyebilir, 
                                             her an da kimsenin cesaret edemediği renkleri görebilirim!
                                            HAYROLSUN !

15 Haziran 2018 Cuma

KEMALİST UZMAN ÖĞRETMEN MİNE BÜLBÜL 'İYİLEŞMEK İSTİYORUM'

ÇOCUĞUN DUYGUSAL ZEKASINI NASIL GÜÇLENDİRİRSİNİZ ?
EĞİTİM PEDİA sitesinin konuya ait bilimsel makalesini okuduğumda olumlu eleştiri bazında, GÖRÜŞLERİM !
'İYİLEŞMEK İSTİYORUM' 
   İnsanlar duygularıyla hareket ettiklerinde normal zamanlarda yapmayacakları şeyleri yapar ya da söylemeyecekleri şeyleri söylerler. Çocuksanız, bunu hep yaparsınız. (KATILMIYORUM. İnsanlar her zaman duyguları ile hareket ederler bu sadece çocuklara özel bir durum değildir.  Çocuklar ve büyükler arasında farklı olan yaşantı çokluğu, yani tecrübedir. Duygular, yaşantı boyunca daha tanıdık ve çabuk fark edilir duruma gelir ki, biz de buna bilincin yükselmesi diyebiliriz. Çocukluktaki duygular daha bütünsel daha iç içe geçmiştir. Ayrıntılar ve özel uzantılar yaşantı yoluyla gelişir. Duygusal öz düzenleme (bence duygusal öz düzenleme değil, öz duygusal düzenleme, olmalıdır. Neden olarak duyguların, çeşitliliği ve gelişmişliği insana göre farklılık gösterir, yani her insan her duygu tanıma fırsatı bulmamış olabilir!), kişinin duygularını hissetme (duygu ve hissetme aynı şeydir, burada duyguları fark edebilme veya adlandırabilme, ifade edebilmekten söz edilebilir.) etme şeklini idare edebilme becerisidir.(Durum, duygunun düzenlenmesinde yada dışa vurum şeklinde düğümlenir. Kişi karakteri ve yeterliliği ölçüsünde duygularını kendi içinde adlandırarak ve daha sonra toplumun kabul ettiği normlar ışığında bir ifade şekli bulacaktır. Yani tam bir problem çözümü ile karşı karşıya olan kişi bu probleme ne kadar etkili çözüm getirir ise duygularını o kadar iyi yönetebilen veya düzenleyebilen kişi olacaktır.) Çocuklar duygusal öz düzenleme becerilerini zaman içinde geliştirirler. (Zaman içinde ve çevrelerinde ki, kişilerin öz duygusal düzenlemelerinin etkisi altında, duygusal öğrenme de çevreden bağımsız asla gelişemez. Çocuğu ebeveynlerinin bulunmadığı yalnız bir ortamda büyümeye bıraktığımızda, duygularının gelişmesinden söz edebilir miyiz!) Dört yaşındaki pek çok çocuk dış dünyadan gelen rahatsız edici uyaranları etkisiz kılacak stratejiler kullanmaya başlar. (KATILMIYORUM. Dış dünyadan rahatsız edici bir uyarı gelmez bu korkunç hata!  Dış dünyadan gelen uyarıcı sizin yaşam şartlarınıza uygun değildir ama bir başka canlı için yaşam kaynağı olabilir! Gelen uyarıcı kişiyi yada varlığı etkileyecek durumda ise veya varlık tehlikesi doğuracak  şiddete geldiğinde tepki duyulur. Bu tepkilerin bazıları öğrenilmiş, bazıları da refleks tepkileridir. Refleksler, sosyokültürel ortamlardan bağımsız ve evrenseldir, dünyanın her yerinde korkan çocuk gözlerini kırpıştırır. İlk defa şiddetli bir uyaran ile karşılaşan organizma, ilk önce istenmeyen cevap verse de organizma  tarafından anlaşılıp ve kodları çözülünce bu yönetilebilir hale gelme olasılığındadır! Yani çocuklar korktuğunda gözlerini kapatır bu bütün dünya da böyledir. Bu tepkisel davranışlara daha çok duygu öncüleri demek daha doğru olabilir.), çok yüksek bir ses duyduğunda kulaklarını tıkar. (Bu tepkilerin duygusal zekaya örnek verilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Yüksek ses karşısında kim kulaklarını kapatmamak ister!) Çocuklar on yaşından sonra duygusal öz düzenleme için daha karmaşık stratejiler kullanmaya başlarlar. Bu stratejiler iki basit kategoriye indirgenebilir: Problemi çözmeye yönelik olanlar ve duyguya göz yummaya yönelik olanlar.
Çocuk bir problemle başa çıkma şeklini değiştirebiliyorsa (Problemle başa çıkma şeklini değil, çözümleri değiştirebilir,  başka bir çözüm yolu dener.), problem odaklı başa çıkma; problemin çözülemez olduğuna karar verirse bu kez, sıkıntısını kontrol altına alıp tahammül edebilmek için, duygu odaklı başa çıkma söz konusudur. (Çözülmeyen problem organizmayı sürekli rahatsız eder. Bastırma yöntemi ile suskunlaşan kişi, başka uyarıcılara beklenmeyen tepkiler vererek rahatsızlığını mutlaka dile getirir. Burada sadece çözüme giden yolu uzatarak ertelemeden söz edebiliriz ki, her kişide ertelemeye katlanma süreci konsantrasyonu farklıdır.)
Duygusal zekâ
Bu stratejilerin hepsi duygusal zekânın bir parçasıdır. Duygusal zekâ, farkındalık, anlayış (KAVRAYIŞ, durumu kavrama, bilgiyi kavrama, karşısındakinin karakterini kavarama, problemi kavarama vb gibi.) ve insanın duygularını ifade edip yönetilmesi demektir.
Dünyada çocukların akademik başarıları üzerine yoğunlaşılırken duygusal öz düzenlemenin üzerinde fazla durulmuyor. Çocukların ilerideki başarıları üzerinde duygusal zekânın IQ’dan iki kat etkili olduğunu gösteren araştırmalar düşünüldüğünde bunun yanlış bir strateji olduğu ortaya çıkıyor. (Burada kesinlikle şahsi bir öngörümü yazmak istiyorum. IQ diye bir zeka çeşidi yoktur! Sadece Öğrenme Basamakları vardır ve öğrendiklerimizin hepsi duygularımızın gelişmesine, çeşitlenmesine zemin hazırlar. Bu durumu zeka testlerinin başarısızlığının kayıtlara geçmesi ve bu konudaki okumalarımdan, bu yana düşünüyorum. En son duygusal zekayı okuyup  içimde yoğurmaya başladığımda deklare edilen bu iki zeka çeşidini, eğitimim ile güncellemeye yerleştirmeye çalışıyorum. Kendimde fark ettiğim kadarıyla, her hangi bir problemim ile ilgili  konu hakkında, ne kadar bilgili  isem o kadar çeşitli çözüm düşünüyor ve daha güvenle hareket ediyorum! O halde IQ aslında EQ'yu besleyen ve tek başına bilmek dışında bir etkisi olan bir zeka çeşididir ve bence IQ yoktur! Bilgi eriştiği basamaklar vardır.) 
Özellikle, duygusal zekânın bir parçası olan öz denetimin çocukların ilerideki başarıları üzerinde önemli bir etkisi bulunuyor. Tepkilerini kontrol edebilen ve dikkat dağınıklığından (Dikkat dağınıklığının çok başka sebepleri olduğunu düşünüyorum ve katılmıyorum. Bu problem durumunun nedenlerini ayrıca incelemek gereklidir. Çünkü nedenleri doğru ortaya konulmayan problemden, doğru sonuçlar elde etmek ne denli mümkün olabilir ki! Bunun yanında dikkat dağınıklığı teşhisi alan ve aslında tutarsız ebeveyn davranışlarının sonucu şaşkın çocuk nerede ne zaman ne yapacağına karar vermekte büyük sıkıntılar çeker ve hareketlerini hızlandırarak davranış izlerini silmeye çalışıyor olabilir! Teşhisin acele iyice kontrol edilmeden konulması problemin doğru anlaşılmamasına sebep oluyor, ve zavallı çocuklar kusurlu sayılıp özel gereksinimli  öğrenciler haline gelebiliyor. Burada yalnızca anne baba değil çocuk ev ve toplum arasındaki tutarsızlıklara tabii kalabiliyor. Ne yazık ki toplum olarak anlaşılmış açık seçik siyasi değerleri sabitleyebilmiş bir norm yakalayabilmiş değiliz iktidarlara göre değişen değer yargılarımız var.) kaçınabilen çocuklar daha toplum yanlısı davranışlar geliştirip hedeflerine ulaşabiliyor.
Öz denetim konusunda okul çocukları üzerinde yapılan bu çocuklarının otuzlu yaşlarını da kapsayan bir araştırma, öz denetimin, IQ, sosyo ekonomik statü ve aile çevresine göre, başarıyı daha fazla etkilediğini ortaya koydu. Daha yüksek öz denetime sahip çocuklar aynı ileride daha sağlıklı ve daha zengindiler, sabıka kayıtları ya da alkol problemleri çok daha azdı. (Bu araştırmanın kontrol ettiği, anlamlı bir bağ bulmaya çalıştığı öz denetimin sosyokültür ile olan bağı bence son derece yanlış bir problem ile yola çıkılmış ya da bir hatalı durum var anlayabilmiş değilim! Özdenetimi yüksek çocukların iler ki hayatlarında başarı oranı yüksek, desek peki o zaman dahileri, sanatçıları, hapishanelerde yazılan kitapları, eserleri, hangi kategoriye almalıyız? Onlar kendilerini denetleyip bastırsalardı, erteleselerdi, hapishaneye düşmezlerdi, dolaylı olarak da çareyi de sanatta aramazlardı. Hiç düşündünüz mü, Nazım Hikmet eğer hapiste olamasaydı O muhteşem şiirlerin hepsini yazabilir miydi ? Ya da Yılmaz Güney! Bir eleştirmenin ona 'hapisten çıkınca Yılmaz Güney'in dehası tükeniyor' dediğini okudum. Bu durumları da hesaba katmak gerektiğini düşünüyorum. Aslına bakış açımızda bir sorun var ve hereksi ille de normatif bireyler yapmak istiyoruz, fabrikadan çıkmış gibi çeşitli beden ve renk ve detayda!) 
Duygular bir amaca hizmet eder
Duygusal zekâ her şeyden önce duyguları anlamak ve farkına varmaktır. Duygularımızı kontrol ve ifade edebilmemiz için önce anlayıp kabul etmemiz gerekir. Duygular rahatsızlık kaynağı değildir, insanın gelişiminde bir amaca hizmet ederler. Ayrık duygular kuramı, ilkel duygularımızın zaman içinde farklı amaçlara hizmet edecek ve davranışlarımızı belirleyecek şekilde geliştiğini ortaya koyuyor.
Üzüntü, zihinsel ve motor etkinliklerimizin yavaşlamasını sağlar. Bu da bizim duygusal keyifsizliğimizin sebebini anlayıp, sebeplerine daha yakından bakmamıza izin verir.
Bunun tam tersine, öfke bizi hızlandırır, uzuvlarımıza daha fazla kan akışı sağlayarak yoğun bir enerji açığa çıkmasına neden olur. Başlarda bu insanın bir dövüşe hazır olması için önemliyken modern zamanlarda bu gergin enerji başka tür bir mücadelede işe yarıyor. Haklarımız ihlal edildiğinde ya da olası tehlikelere karşı kendimizi korumamız gerektiğinde öfkeleniyoruz.(
Duygularımıza saygı duymamız ve üzerlerinde düşünmemiz gerekiyor. Bu, çocuklarımızın yoğun ve yoğun görünmeyen duyguları için de geçerli. Kızım daha öne yapabildiği bir şeyi artık yapamadığında, örneğin araç koltuğunun kemerini bağlayamadığında yoğun bir öfke duyuyor örneğin.
Amerikan Pediatri Akademisi ebeveynlerin televizyon, tablet gibi cihazları çocuklarının olumsuz duygularını yatıştıracak bir araç olarak kullanmamalarını öneriyor. Çocukları yatıştırmak için bu araçların kullanılması onların kendi duygularını düzenleyebilme becerilerine ket vuruyor.
Temel olarak, çocukların öz denetimlerini ve duygusal zekâlarını geliştirebilmeleri için bu duyguları yaşayıp onlara tahammül etmeyi öğrenmeleri gerekiyor.
(Başlık çok güzeldi ve beni çok etkilemişti, oysa bu başlık ile ayrılmış bölüm ile metnin ilgisini kurmak çok zor! Eksik bir şeyler olduğunu hissediyorum ! Karşıma çıkan bu problemi dilim döndüğü bilgim yettiğince tamamlamaya çalışacağım. Başlık ' Duygular bir amaca hizmet eder ' evet yüzde yüz katılıyorum, örneğin bu bilimsel makaleye ayrıntılı eleştiri getirmek, bir alt yapı bilgisini, bir bilimsel görüşü, bir tecrübeyi ve donanım dediğimiz, çok faktörlü düşünme eylemini beraberinde getiriyor ve uyarıcı makale karşısında bir öğretmen olarak okuma, anlama, kavrama ve cevap verme eylemini 'DUYGULARIM' yoluyla yapıyorum. Nedir bu duygu en başta gelişen, değişen, dönüşen bilginin hızla yayıldığı ortamda, mesleğimin gerektirdiği entelektüelliği yakalama, yeni bilgiler öğrenme, karşıma çıkan ve çıkabilecek sorunlara daha etkili çözümler bulma, kısaca 'daha iyi daha doğruya ulaşma çabası' dünya daha güzel bir yer olmalı görüşündeyim ve biz insanlar, bu dünya da güzel şeyler yapmalıyız! Çocuklarımız daha mutlu, daha müreffeh, daha sevgi ve saygıyla yaşamalı! İşte AMAÇ peki ben hangi duygular ile doluyum.
Bakalım, duygumu doğru tespit edebilecek miyim!
       'İYİLEŞMEK İSTİYORUM İYİLEŞMEK ' ve bunu okuyarak, yazarak dünyayı ve içinde bulunduğum şartları kavrayıp, değerlendirerek sevgi ve saygıyla yapmaya çalışıyorum. Daha iyi olmak, daha bilgili, daha güzel! En, en güzel !
 Şair diyor ki;
             ''iki ayak üzerinde durduğumuzdan beri,
iyi de biz, kötü de biz.''
Taşı yontup araç yapanda biz, onunla cana kıyan da! Atomu parçalayıp, enerji üreten de biz, bomba atan da!
Peki AMAÇLAR aynı mı evet aynı. İnsanoğlu eksiği nerede ? ne şekil de algılıyorsa onu elde etmeye çalışıyor. Amaç hep bir adım daha öne gitmek bir daha fazlasını elde etmek. Düğüm burada bu amaçları nereye kadar sürdürebiliriz?  Amacımız kendi sonumuzu hazırlar mı!)
'NEŞE' DUYGULARIN İYİ YÖNETİLDİĞİNİN GÖSTERGESİ
   
Çocuğunuzun duygusal zekâsını artırmak
Duygusal zekânın çocukların ilerideki hayatları üzerinde çok etkili olduğu ortaya çıktıkça araştırmacılar, çocukları yetiştiren kimselerin bu zekânın geliştirilmesi için neler yapabileceği üzerinde durmaya başladılar. John Gottman, duygusal zekânın nasıl geliştiğini anlamaya çalışırken ebeveynlerin çocuklarının duygularına verdikleri tepkileri gözlemledi. Bunun sonucunda ebeveynlerin çocuklarının duygularına dört şekilde tepki verdiğini buldu:
Ciddiye almayan ebeveynler, çocuklarının duygularının önemsiz olduğunu düşünüyor, çoğu zaman dikkatlerini dağıtma yoluyla onların duygularını ortadan kaldırmaya çalışıyor.
Onaylamayan ebeveynler, olumsuz duyguları genellikle cezalandırma yoluyla ortadan kaldırılması gereken bir şey olarak görüyorlar.
Oluruna bırakan ebeveynler, çocuklarının bütün duygularını kabul ediyorlar ama (Sessiz ve yargılayıcı bir tavrı burada görmek mümkün bilinçaltına yerleşecek türden bir ret ediştir aslında oluruna bırakmak, önemsememek, değer vermemek.) çocuklarının problemleri çözmesine yardımcı olmuyor ya da belli davranışlarına sınır getirmiyorlar. (Pusuda bekleyen aile en küçük yanlış davranışta çocuğu ilk yargılayacak mahkeme ancak problemin ortaya çıkmamasına olanak verecek yönlendirme kural, öğüt sınır belirleme yapılmıyor ki bu çocuklar için en zor durumdur.)
Duygu koçu ebeveynler, olumsuz duyguların ('OLUMSUZ DUYGULAR' diye bir şey olamaz!  Bu ciddi büyük bir hata, ne yazık ki, en yetkili hocalardan, radyo ve televizyondan dahi duyuyorum bu yöndeki duygu nitelemesini ve son derece yanlış buluyorum. Bazı duygular olumsuz duygular olarak niteleniyor. DUYGU'nun asla 'OLUMLUSU' 'OLUMSUZU' olamaz kimse kimseyi duyguları konusunda yargılayamaz eleştiremez SORUN DUYGUYU BELİRTEN DAVRANIŞLARIN olumlu yada olumsuz olması ve içinde yaşanılan toplumca hatalı karşılanmasıdır ki, bu da değişkendir, toplumdan topluma kişiden kişiye vs değişebilir. Bunun yanında evrensel olarak doğru olan ve doğru olmayan davranışlar da vardır. Örneğin dünyanın hiç bir yerinde bir insanın diğer bir insanı öldürmesi doğru karşılanmaz. İçimizdeki kin, nefret, haksızlık vs duyguları doğru yönetemediğimiz de yeltenilecek bir davranıştır. Burada yanlış olan kıskançlık ve ya haksızlığa uğradığını düşünme duygusu değil, bu eksiği, bu baskıyı ortadan kaldırmak için gösterilen davranışın normalitesidir.) değerini biliyorlar, çocukların bu duygularını ifade etmelerini sabırla karşılıyor ve duygusal deneyimleri çocuklarıyla bağlarını güçlendirmek için bir fırsat olarak görüyorlar.
Gottman’ın araştırması ebeveynleri duygu koçu olan çocukların fiziksel olarak daha sağlıklı olduklarını(Bu konuda yine 'hemen her konuyu ATATÜRK'e bağlıyorsun' diyen oğluma gönderme yaparak, ATATÜRK'ümüzün 'Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur!' özdeyişini vurgulayalım. Bu günlerde beslenme problemlerinin ve şehir hayatının konservatif etkisinin, ruh ve beden sağlığımıza olan olumsuz etkileri, hakkında araştırma sonuçlarına dayanan yüzlerce bilgi akışı görüyoruz ve okuyoruz. Bunların doğal olarak, yaşamsal duygularımıza etkisi olacaktır, ancak bu veriyi acaba sorunlarımızın çözümünde bir etken olarak, problemin ortaya konmasında kullanıyor muyuz? Bence hiç kullanmıyor ve problem çözümüne daha ilk etaptan yenik veya yanlış başlıyoruz. Doğadan ve sağlıklı yaşam alanından uzak kalan çocuklarımızın, sağlıklı yaşamsal duygular, geliştirmesini beklemek büyük bir haksızlık olacaktır, görüşündeyim. Etrafımızda gördüğümüz gençleri, bu gözle değerlendirir isek ya çok zayıf kaslarının gereken kadar güçlü olamadığını ya da genç yaşlarına rağmen yağlı ve sarkık olduklarını, gözlemek mümkün. Bununla birlikte spor yapan gençlerin ise neşelerinin yerinde olduğunu söyleyebiliriz.), okulda daha iyi notlar aldıklarını ve arkadaşlarıyla daha iyi geçindiklerini ortaya koyuyor. Duygu koçu ebeveynler çocuklarına duyguları konusunda yardımcı olurken beş temel ilkeyi izliyorlar. (Ebeveynler, hangi duruma göre kendilerini eğitecekler, merak ediyorum. Her teze göre eğitim yaptıkları zaman ömürlerini çocuklar için yaşayan ebeveynler, ne kadar mutlu olacak ve daha sonra kendi mutsuzlukları üzerine çocukları için duygularını sabır ile özveri ile bastıracaklar. Düşüncem; Ebeveynlerin kendi duygularını iyi yönetmeye çalışması, çocuk için özel bir davranış geliştirmek yamalık gibi sonuç vermeyen doğal olmayan ve en önemlisi sürdürülmesi zor ve zorlayıcı bir işlem olacaktır. Yaşamını iyi organize etmiş bir ebeveyn için, çocuğuna duygu yönetimi öğretmesine gerek olduğu söylenemez! O zaten karşısındaki herhangi kişiyi, anlamak, sevmek, önemsemek üzere geliştirmiş ise çocuk otomatik olarak rol model etkisi ile ebeveyni örnekleyecektir.)  Bazen bu çok fazla zaman gerektirebilir. Gottman araştırmasında, duygu koçu ebeveynlerin zamanlarının sadece %20-25’inde bu beş ilkeyi izlediğini ortaya koyarak, her zaman bu süreci takip edemeyecek ebeveynlerin suçluluk duymasına gerek olmadığını belirtiyor.
     (Bu bölümden sonrasına bir tek şey ilave edeceğim kendi duygularının farkında olamayan kavrayamayan ebeveyn, çocuğunun duygularını nasıl fark edecek ? Gerçekten bazen 'bilim, sadece bilim sanayiine hizmet etsin' diye yapıldığını düşünüyorum!)
İşte duygu koçu ebeveynlerin izlediği beş adım:
1. Adım: Çocuğunuzun duygularının farkına varın.
Kendi duygularıyla ilgili farkındalık sahibi olan duygu koçu ebeveynler, çocuklarının duyguları konusunda da hassaslar. Çocuklarının, duygularını daha güçlü ifade etmesi gerekmiyor.
2. Adım: Duyguları çocuklarınızla bağ kurmak ve onlara bir şey öğretmek için bir fırsat olarak görün.
Çocukların duyguları rahatsızlık kaynağı ya da bir zorluk değildir. Bu duygular çocuğunuzla bir bağ kurabilmeniz için fırsattır, onları zorlu duygularla başa çıkmaları için yönlendirin.
3. Adım: Dinleyip tasdik edin.
Çocuğunuz duygularını ifade ederken bütün dikkatinizle dinleyin. Dinlediklerinizi tekrar anlatın, böylece çocuğunuza onun yaşadıklarını anladığınızı gösterin.
4. Adım: Duygularını isimlendirin.
Çocuğunuzu iyice dinledikten sonra onun duygularıyla ilgili bir farkındalık ve sözcük dağarcığı geliştirmesini sağlayın.
5. Adım: Sınır koyarak çocuğunuzun problem çözmesine yardım edin.
Bütün duygular kabul edilebilirdir ama bütün davranışlar kabul edilebilir değildir.
Çocuğunuzun problem çözme becerilerini geliştirerek kendi duygularıyla başa çıkmasına yardım edin. Uygun davranışsal ifadeler konusunda sınır getirin. Bu çocuğunuzun hedef belirlemesini ve bu hedeflere ulaşmak için çözümler üretmesini de kapsar.
Bu adımlar duygusal koçluğun bazen çabucak sonuca ulaşmasını sağlarken bazen de çok zaman olur. Burada en önemli şey sabretmektir. Eğer problem çok büyükse bu beş adımın bir seferde alınması gerekmiyor.
Çocuğunuzu güçlendirdiğiniz kadar kendinizi de güçlendirin.
 ( Bundan daha önce bir aşama olmalı! Bu davranışları ancak duygusal zekası güçlü ebeveyn gösterebilir, o halde aslında kendimizi güçlendirmek en anlamlı en sürdürülebilir ve en kolay yoldur!)
'ÖNEMSEYİŞ'
Duygularınız yoğunlaşmaya başladığında kendinizi de çocuğunuzu beslediğiniz gibi besleyin. Tüm duygular bir amaca hizmet ettiği için öncelikle duygunuzu yaşamak için kendinize izin verin. Eğer üzgünseniz biraz durup düşünmeniz gerekiyordur. Öfke duyuyorsanız haklarınızı korumak istiyorsunuzdur.
Bu beş adımı takip ederek kendi duygusal koçluğunuzu yapın. Kendi duygularınızı ve hedeflerinizi anladıktan sonra çocuğunuzun duygusal koçluğuna başlayabilirsiniz.
Eğitim Pedia takip etmeye özen gösterdiğim bir site,,,
 Selam ve sevgiler  sunar iyi çalışmalar dilerim.

29 Mayıs 2017 Pazartesi

ÖĞRETMEN EĞİTİMİ

26.06.2015 TARİHLİ FATMA YAŞAR ÖNEN İLKOKULU 'AFET BİLİNCİ ÖĞRETMEN EĞİTİM' SEMİNERİ
FATMA YAŞAR ÖNEN İLKOKULU AFET BİLİNCİ ÖĞRETMEN EĞİTİMİ (26.06.2015)





FATMA YAŞAR ÖNEN İLKOKULU AFET BİLİNCİ ÖĞRETMEN EĞİTİMİ (26.06.2015)
FATMA YAŞAR ÖNEN İLKOKULU AFET BİLİNCİ ÖĞRETMEN EĞİTİMİ (26.06.2015)


FATMA YAŞAR ÖNEN İLKOKULU AFET BİLİNCİ ÖĞRETMEN EĞİTİMİ (26.06.2015)
FATMA YAŞAR ÖNEN İLKOKULU AFET BİLİNCİ ÖĞRETMEN EĞİTİMİ (26.06.2015)


FATMA YAŞAR ÖNEN İLKOKULU AFET BİLİNCİ ÖĞRETMEN EĞİTİMİ (26.06.2015)

FATMA YAŞAR ÖNEN İLKOKULU AFET BİLİNCİ ÖĞRETMEN EĞİTİMİ (26.06.2015)

FATMA YAŞAR ÖNEN İLKOKULU AFET BİLİNCİ ÖĞRETMEN EĞİTİMİ (26.06.2015)

FATMA YAŞAR ÖNEN İLKOKULU AFET BİLİNCİ ÖĞRETMEN EĞİTİMİ (26.06.2015)

FATMA YAŞAR ÖNEN İLKOKULU AFET BİLİNCİ ÖĞRETMEN EĞİTİMİ (26.06.2015)





26 Mayıs 2017 Cuma

SEMİNER-SEYRANBAĞLARI İLKOKULU

6-7 YAŞ VELİLERİ 'ÖNCE ÇOCUKLAR' PROJESİ ANNE BABA BECERİLERİ GELİŞTİRME FARKINDALIK SEMİNERİ




KEMALİST ÖĞRETMEN MİNE BÜLBÜL'ün SEMİNER GRUBU
KEMALİST ÖĞRETMEN MİNE BÜLBÜL'ün SEMİNER GRUBU
KEMALİST ÖĞRETMEN MİNE BÜLBÜL'ün SEMİNER GRUBU
KEMALİST ÖĞRETMEN MİNE BÜLBÜL'ün SEMİNER GRUBU
GELİŞİMİN TEMEL ÖZELLİKLERİ
· BU DÖNEM GELİŞİMİN EN HIZLI OLDUĞU DÖNEM
· BU DÖNEM ÇOCUKLARIN ÇEVRELERİNDEN EN ÇOK
ETKİLENDİKLERİ DÖNEM
· ÇOCUK HAKLARI AÇISINDAN KRİTİK YAŞLAR
· ÜLKELERİN GELİŞMİŞLİK DÜZEYİNİN EN SOMUT GÖSTERGESİ

SEMİNER - SEYRANBAĞLARI İLKOKULU

6-7 YAŞ VELİLERİ 'ÖNCE ÇOCUKLAR' PROJESİ ANNE BABA BECERİLERİ GELİŞTİRME FARKINDALIK SEMİNERİ

UZMAN ÖĞRETMEN MİNE BÜLBÜL'ün SEMİNER GRUBU
UZMAN ÖĞRETMEN MİNE BÜLBÜL'ün SEMİNER GRUBU
UZMAN ÖĞRETMEN MİNE BÜLBÜL'ün SEMİNER GRUBU
UZMAN ÖĞRETMEN MİNE BÜLBÜL'ün SEMİNER GRUBU
UZMAN ÖĞRETMEN MİNE BÜLBÜL'ün SEMİNER GRUBU